Boğa Dolunayı ile aniden gelişecek olaylara hazır mısın?
Değerlerimizi ve sahip olduklarımızı bırakabilmek can acıtır. Mal canın yongasıdır.
Gökyüzünün Matematiğinde Boğa Dolunayı
Değerlerimizi ve sahip olduklarımızı bırakabilmek can acıtır. Mal canın yongasıdır. Kariyerimizin, işimizin, mesleğimizin olduğu alan, bu olacak olanların, tam zeminini oluşturuyor.
Yaratılmış her bir varlığın içine sırlanmış nice cevherler vardır. Her biri nevi şahsına münhasırdır. Parmak izi gibi de herbiri birbirinden farklıdır. Hiç bir varlığın birbirinden ne üstünlüğü vardır, ne de aşağılığı! Varlıkları canlı cansız, insan hayvan vb., tanımlamadan öte, yargılamaksızın, saf halimizle, saf halini görebilir miyiz? Tüm yaratılmışların tek bir sahibi var! Elimizdeki varlıkların sahibi olduğumuzu zannederiz! Evladımızın dahi sahibi biz değiliz! Hatırla!
Bu dolunay haritası sağ gösterip soldan vuracak. Bunu nasıl anlatayım? Dışarıdan gördüğün insandır, ancak kimi bitki tabiatında ağzı var dili yoktur, kimi hayvan tabiatında sadece dürtüleri önemlidir vb., ve bu hususa tasavvufta da psikolojide de tüm dinlerde de yer verilmiştir.
“Nice insan gördüm üstünde elbisesi yok, Nice elbise gördüm içinde insan yok”
Gönül diliyle akan aktaran olduğumuz yazılılarımızda yükselen burcumuzu tanımlarken bu tabiri kullanırız. 4-10 aksını harekete geçiren boğa dolunayı, geçmişimizi, köklerimizi, sırladıklarımızı görünür eyleyerek, yüzleşmemize vesile olurken, yükselen burç, Aslan görünümlü olsa da koç burcu etkili bir adım atılacak der. Bu bize neyi anlatıyor? liderlik hususlarında veya her hangi bir konuda kimsenin cesaret edemediği bilinmeyenlere, hiç düşünmeden, gözü kara bir şekilde, riskleri var mı yok mu değerlendirmeden dışa vurumlarımızın olabileceğini hatırlatır.
Cesaret, akıl ile hemhal olduğunda, devrim yaratır!
Zihnimizden geçirdiğimiz kendimizi zeki zannettiğimiz, kısayollar oluşturduğumuz, köşeyi döndük mü tamam dediğimiz, her türlü halimiz elimizde patlayan silah olacak!
“İnsanları kurnazlık yaparak kandırdığını zannedersin. Asıl sen kendine kurnazlık yapar kendini kandırırsın. Her şeyi bilen Yüce Yaradana bunu nasıl açıklarsın?”
Tüm yaratılmışlar arasında bir denge vardır. Ne kadar gereksiz dediğinde o şeye muhtaç olursun. Her varlığın bir yaratılış sebebi hikmeti vardır. Cüzzi iradesi ile insanoğlu bu büyüklüğü tezahür dahi edemez, edemediği gibi, varlıkları kendi güç sistemine göre de yargılar. Bu “güç sistemi” insanın yarattığı bir “puta” dönüşmüştür çoktan. Ve kendi yarattığı bu inanç sisteminin esiri olmuştur farkında olmaksızın. Bir de bunu öyle bir anlatır ki allayıp pullayarak, sanırsın ibadetten de değerli! Böylesi halleri gördüğümüz her kişiden de, her yerden de, topluluktan/halktan da kaçınır olmuşuz. İşte tüm bu zanların da yok olma süreci başladı. Uyanma döneminde nasıl nerede uyanmak isteriz? Bu soruyu sorduğumuzda cevabımızda, kendi hak Hakikatimiz için, içerdeki ben için, ne yaptığımızla bire bir alakalısı olduğu gerçeği ile yüzleşiriz. Ayrıca halktan kaçınma hususunda da önemli bir uyarı vardır. “Kendi hakikatin, senin yaratılış fıtratınla sana bahşedilendir. Halktan kaçmak kendi hakikatinden kaçmaktır. Halkla halk olmak, hakikatin nispetinde Hakk’a yönelmektir. Yaratılmışları Yaradan’dan ötürü sevebilmektir.
Hidroforb, suda yaşayan ancak sudan emare taşımayan varlıkların özelliklerinden biridir. Halkla halk olmak,halktan emare taşımamaktır.” (“Hicri Cemil” nispetinde, müzemmil suresi 10.ayet)
Harita genelinde hava elementi azlığı var iken, dört kardinal noktada elementsel denge söz konusu olsa da sabit niteliğin baskınlığı ile içerde öncü niteliğin potansiyeli ile dopdolu olduğunu görüyoruz. Bu bize fanatik, tutucu eylemlerin olacağına işaret eder. Bu etki dolunayın en güçlü etkilerinden biri olacağının da altını çizer. Yılardır taviz vermediğimiz bir çizgimiz var ya bu çizgimizin, maddi manevi tutulduğumuz bir değerimizin, tamamiyle değişeceğini bize vurguluyor. İşte böylesi alt üst olacağımız bir döneme, girmiş bulunmaktayız. İçeriden vura vura geliyor, yılardır ayak sesleri var içimizde ama biz yine de sebat etmişiz, bilemeyiz ötesini, ve bilinmeyene adım atmak korkutur bizi. Şimdi der gökyüzünün Matematiği, tam vakti! Kendi içimizdeki dipsiz kuyularımız, bilinmezlikle sırlanmış olan miraslarımız, bize yedi ceddimizden kalan ruhsatlarımız ile buluşan olmaya var mıyız? Her şeye hazır mıyız?
“Dışarısı dediğimiz her şey, kendimizi soyutladığımız, hariç tuttuğumuz, her sözümüzün bil ki kaynağı bizim içimizde! Yüzleşme vakti!”
Biz iki anahtar ile ötesi bilinmeyen kapıları açar ve Eminlikle de ilerleriz. “Hiç bir şey tesadüf değildir!” Ve “Olmuş olan en hayırlısıdır.” Bizi geçmişten özgürleştirdiği gibi gelecek endişesinden de kurtarandır. Bizim için, AN’ın önemini değerli kılandır. Kuran ile bizi buluşturan Rabbime şükürler olsun, hamdü senalar olsun! Daha nice anahtarlarımızın varlığını da hatırlayan olmaya talibiz. Bilenmeyene değişime dönüşüme razıyız.
Derinlere bilinmeyene yolculuğumuzda emsali görülmemiş nice zorluğumuz var, değerlerimizi ve sahip olduklarımızı bırakmak da zordur, Allah zoru kolaylaştırandır, yol da yolcu da biziz, bizim kendimizle olan hallerimizi kolaylaştırsın, kendimize olan bu yolculuğumuzda idrakimizi artırsın, neticesini hayırlara vesile eylesin bizi de kemâlâta erdirsin.
Aşkla ilimle lütufla tüm yaratılmışlara selamen selame