Köşe Yazısı Güncelleme Tarihi: 1 Kas 2016 23:06

Bu Kartal Avrupalı Dostum

Bu Kartal Avrupalı Dostum
Avrupa maçlarını her zaman farklı bir gözlükle izlerim. Aynı derbilerde olduğu gibi Beşiktaş’ın kiminle oynadığını önemsemem. 3 ihtimalli maç gözüyle bakarım. Bu akşamda öyle oldu. Beşiktaş kaybetse hiç kimse nasıl kaybetti diyemezdi. Kazansa da kimse şanslı bir galibiyet diyemezdi. Beraberliğe üzülsek dahi kötü oldu diyemediğimiz gibi…

Maça objektif olarak bakarsak Beşiktaş maça hayli eksik çıktı. Mağlubiyet olası sonuçlar arasında gösteriliyordu. Üstelik maçın henüz 13’üncü dakikasında sakatlanarak maçı terk eden Tosic’den sonra sol kanat otoban olur demeye başladık. Ancak hiç de öyle olmadı. Kendinden emin Beşiktaşlı oyuncular rakibi baskı altına aldı. Burada usta taktisyen Şenol Güneş’in de hakkını vermek lazım. Rakibi çok iyi analiz etmiş.

Geride bekleyerek beraberliği garanti altında tutup, olası kontra ataklarla gol aramak yerine ileride rakibe basarak maçın hakimiyetini eline almak istedi. İstediğini 80 dakika boyunca yaptı da. Napoli de böyle bir Beşiktaş beklemediği için abandone oldu. O arada bir gol gelir miydi? Gelirdi, hatta Atiba’nın direkten dönen topu bir iki cm. içeride olsa maç çok farklı olurdu.

Olmayınca eleştirmek kolay oluyor elbette. Pozisyon olmayınca pas çıkartsaydı keşke diyoruz, maç olmayınca da hoca çıkartılıyor ceza tahtasına. Benim düşüncem Beşiktaş olması gerektiği gibi, yani Avrupalı gibi oynadı. Ama olmayınca olmuyor işte…

Olmuyor demişken bir çift söz kalecilere etmek gerekiyor. Beşiktaş Rüştü’den sonra bir türlü kaleci bulamıyor. Bunun adına siz ne dersiniz bilmiyorum, ben mazlumun ahı diyorum. Şimdi maçı izleyen herkes Fabrico’nun golde ne hatası vardı diyecekler.

Sıradan bir takımın, sıradan bir kalecisi bu golü yer mi yer. Ama bu seviyede, mektup göndersen 15 günde gitmeyecek uzaklıktaki mesafeden, üstelik önün açıkken yani topu görüyorken, ve top öyle doksana falan gitmiyorken, sen o golü yiyorsan kötü kalecisin derim ben de sana.


Maalesef Beşiktaş’ın yüzü kaleciden yana bir türlü gülmüyor. Her transferi nokta atış yapan Fikret Orman ve ekibi kaleciyi bir türlü becerip alamıyorlar. Dünya da bir tek Muslera mı vardır Türkiye’ye gelecek iyi kaleci bu sorunun cevabını bilmiyorum ama aklıma şu meşhur derviş hikayesi geliyor.

Kısaca değinelim;
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra sadeliği seçecektir.

 Saç, sakal, kestirmek üzere berbere gider.

 Vur usturayı berber efendi, der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:


 - Kalk bakalım kel, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.

 Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.

Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.

Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar. Fakat kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:


 "Kel aşağı, kel yukarı."

 Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. 

Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:


 - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?

 Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:

 - Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kelin de bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
Rüştü’nün de Beşiktaş’tan ayrılış şekli hepimizin malumu. Takımda olmak isteyen başarılı kaleci Rüştü ve karşısında seçimi yeni kazanmış Fikret Orman.

Belki aldığı ücreti fazla buluyordu o dönem onu hiçbir zaman bilemeyeceğiz ama takımda 40 yaşında topçu istemiyorum sözü hem çok ağır hem de çok inciticiydi doğrusu. Dolayısıyla belki de ‘kel’in sahibi alındı o sözlere ve Beşiktaş bir türlü aradığı kaleciyi bulamıyor…

Özetlersek Beşiktaş bu kadar eksiğe rağmen İtalya’nın ilk 5’inde olan bir takıma kök söktürüyorsa, 2 maçta 4 puan çıkartıyorsa bu takım ayakta alkışlanır. Gerisi laf-ı güzaf…
 

Ekleme Tarihi: 1 Kas 2016 23:06