Bir Beşiktaş – Fenerbahçe maçı… Kıran kırana bir maç olmaktadır. Top bir o kalede bir bu kalede…
Derken maçın kırılma anı olabilecek bir dakikada korner olur ve topun başına Beyoğluspor’dan yeni transfer edilen Şeref Has geçer. Beşiktaşlılar içlerinden eyvah diye geçirirken Baba Hakkı lakabıyla bildiğimiz Hakkı Yeten Şeref’in yanına yaklaşıp “Pas ver” der.
Ancak Şükrü onu dinlemeyerek korneri doğrudan kaleye yollar ve gol olur. Baba Hakkı bu, karşı gelmek mümkün mü? Gol olduğu anda yerinden ok gibi fırlayan Baba Hakkı başlar Şeref’i kovalamaya. Şükrü bir yandan kaçıyor, bir yandan da bağırmaktadır, “Niye kovalıyorsun Baba? Gol oldu işte”
Baba Hakkı, soluk soluğa “Dur ulan” diye seslenir. “Dövmek için değil, öpmek için kovalıyorum.”
İşte biz Beşiktaşlılar da uzun zamandır aynı Baba Hakkı gibi takıma transfer şart diye fısıldıyorduk Fikret Orman’ın kulağına. O da tıpkı Şeref Has’ın yaptığı gibi transfer yapmadı, doğrudan gol attı. Şimdi tüm Beşiktaşlılar olarak başladık başkanı kovalamaya. Şimdi bandı başa saralım. Konya maçına dönelim.
Takımın 10 numaralı formasını Olcay Şahan giymesine rağmen rolü Tolgay Arslan oynuyordu. Çok da beceremiyordu açıkçası. Hepimiz Oğuzhan Özyakup neden defansif orta saha oynuyor diyerek teknik direktörcülük oynamaya başladık kafamızda. İkinci yarı anladık çocuğun sakat sakat sahaya çıktığını.
Konyaspor’un defansif oyun kurgusunu göz önüne alan Şenol Güneş rakip sahada maçın geçeceğini hesaplayıp Oğuzhan’ı defansif görevde tutarak yormamaya çalışıyordu. Zaten çocuk daha fazla dayanamadı ikinci yarıda oyundan çıkmak durumunda kaldı.
Ricardo Andrade Quaresma Bernardo’nun sağlı sollu atakları olmasa, golü bulmak bir yana Beşiktaş’ın rakip kalede tehlike yaratabilecek bir pozisyon bulması bile çok güçtü. Bir yıldız maçın kaderini ancak bu kadar etkileyebildi.
Tabii Tolga Zengin’in artık kanıksadığımız formsuzluğuna değinmek bile yersiz sanıyorum. Defans bloğu ve Tolga Zengin iş birliğiyle maçı 2 – 2 tamamlayan Beşiktaş’tan bu sezon hepimiz umutsuzduk diye düşünüyorum.
Aradan bir hafta geçmeden bir sihirli değnek daha doğrusu Şenol Güneş bizim fısıldadığımız gerçekleri bağırdı Fikret Orman’ın kulağına.
O bağrış işe yaramış olmalı ki transferler ardarda geldi. İsmi geçen sene de geçen Vincent Aboubakar, José Ernesto Sosa’nın ani gidişi sonrası apar topar takıma kazandırılan Anderson Souza Conceição nam – ı diğer Talisca ve Caner Erkin ile sözleşmeler imzalandı.
İsim isim baktığımızda hiç birinin ne kariyerine ne yeteneğine söyleyecek sözümüz olamaz tabii ama takıma uyumun ne olacağını hiç birimiz kestiremiyorduk tabii. Başladı mı size tatlı bir telaş. Yahu bir maç bir arada oynasalar da seyretsek şu adamları diye iç geçirmeyen Beşiktaşlı var mıdır bilmiyorum.
Tam bu isteğe uygun Gaziantepspor maçı geldi çattı. Sahada tüm yeni yetenekler vardı. Ve kafalardaki tüm acabaları silip attılar. Şimdi herkes büyük bir heyecanla lig maçlarını hatta şampiyonlar ligi maçlarını bekler olduk.
Büyük beklenti, büyük hayal kırıklığı yaratabilir diyerek yine de sabırlı olmayı seçmek en akıllıcası galiba. Kısa zamanda klişe haline gelen ‘Gol işine kimse bakmazsa Aboubakar’ diyerek Karabük maçına hazırlanalım.
Derken maçın kırılma anı olabilecek bir dakikada korner olur ve topun başına Beyoğluspor’dan yeni transfer edilen Şeref Has geçer. Beşiktaşlılar içlerinden eyvah diye geçirirken Baba Hakkı lakabıyla bildiğimiz Hakkı Yeten Şeref’in yanına yaklaşıp “Pas ver” der.
Ancak Şükrü onu dinlemeyerek korneri doğrudan kaleye yollar ve gol olur. Baba Hakkı bu, karşı gelmek mümkün mü? Gol olduğu anda yerinden ok gibi fırlayan Baba Hakkı başlar Şeref’i kovalamaya. Şükrü bir yandan kaçıyor, bir yandan da bağırmaktadır, “Niye kovalıyorsun Baba? Gol oldu işte”
Baba Hakkı, soluk soluğa “Dur ulan” diye seslenir. “Dövmek için değil, öpmek için kovalıyorum.”
İşte biz Beşiktaşlılar da uzun zamandır aynı Baba Hakkı gibi takıma transfer şart diye fısıldıyorduk Fikret Orman’ın kulağına. O da tıpkı Şeref Has’ın yaptığı gibi transfer yapmadı, doğrudan gol attı. Şimdi tüm Beşiktaşlılar olarak başladık başkanı kovalamaya. Şimdi bandı başa saralım. Konya maçına dönelim.
Takımın 10 numaralı formasını Olcay Şahan giymesine rağmen rolü Tolgay Arslan oynuyordu. Çok da beceremiyordu açıkçası. Hepimiz Oğuzhan Özyakup neden defansif orta saha oynuyor diyerek teknik direktörcülük oynamaya başladık kafamızda. İkinci yarı anladık çocuğun sakat sakat sahaya çıktığını.
Konyaspor’un defansif oyun kurgusunu göz önüne alan Şenol Güneş rakip sahada maçın geçeceğini hesaplayıp Oğuzhan’ı defansif görevde tutarak yormamaya çalışıyordu. Zaten çocuk daha fazla dayanamadı ikinci yarıda oyundan çıkmak durumunda kaldı.
Ricardo Andrade Quaresma Bernardo’nun sağlı sollu atakları olmasa, golü bulmak bir yana Beşiktaş’ın rakip kalede tehlike yaratabilecek bir pozisyon bulması bile çok güçtü. Bir yıldız maçın kaderini ancak bu kadar etkileyebildi.
Tabii Tolga Zengin’in artık kanıksadığımız formsuzluğuna değinmek bile yersiz sanıyorum. Defans bloğu ve Tolga Zengin iş birliğiyle maçı 2 – 2 tamamlayan Beşiktaş’tan bu sezon hepimiz umutsuzduk diye düşünüyorum.
Aradan bir hafta geçmeden bir sihirli değnek daha doğrusu Şenol Güneş bizim fısıldadığımız gerçekleri bağırdı Fikret Orman’ın kulağına.
O bağrış işe yaramış olmalı ki transferler ardarda geldi. İsmi geçen sene de geçen Vincent Aboubakar, José Ernesto Sosa’nın ani gidişi sonrası apar topar takıma kazandırılan Anderson Souza Conceição nam – ı diğer Talisca ve Caner Erkin ile sözleşmeler imzalandı.
İsim isim baktığımızda hiç birinin ne kariyerine ne yeteneğine söyleyecek sözümüz olamaz tabii ama takıma uyumun ne olacağını hiç birimiz kestiremiyorduk tabii. Başladı mı size tatlı bir telaş. Yahu bir maç bir arada oynasalar da seyretsek şu adamları diye iç geçirmeyen Beşiktaşlı var mıdır bilmiyorum.
Tam bu isteğe uygun Gaziantepspor maçı geldi çattı. Sahada tüm yeni yetenekler vardı. Ve kafalardaki tüm acabaları silip attılar. Şimdi herkes büyük bir heyecanla lig maçlarını hatta şampiyonlar ligi maçlarını bekler olduk.
Büyük beklenti, büyük hayal kırıklığı yaratabilir diyerek yine de sabırlı olmayı seçmek en akıllıcası galiba. Kısa zamanda klişe haline gelen ‘Gol işine kimse bakmazsa Aboubakar’ diyerek Karabük maçına hazırlanalım.