“Hacı Anesti!.. Gel de ordularını kurtar!
30 Ağustos zaferimizin 100 yılını kutladığımız bugünlerde, o dönemde neler yaşandığını ve ilginç ayrıntıları Ali Cem Zincirli anlattı.
30 Ağustos zaferimizin 100 yılı kutlu olsun.
Yukarıdaki sözler Mustafa kemal Paşa’nın Dumlupınar’da bozguna uğrayan Yunan ordularını seyrederken keyfe gelip sarf ettiği söylenen sözler olduğu söylenir.
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 sabahı 4:30 da başkomutan Mustafa Kemal paşanın taarruz emrini vermesiyle başlamıştır. Taciz ateşi ile başlayan harekat 30 Ağustos 1922 günü zafere dönüşmüştür.
Anıtkabir’deki aslanlı yol başındaki merdivenlerin 26 basamaklı olması, 26 ağustos 1922’ye bir saygı duruşudur.
Yunan kuvvetleri için batı Anadolu Triatlonunun başlangıç günü. Bu kapsamda atıcılık, koşu ve en son yüzme kategorilerinde yarışıp ülkeyi terk ettiler.
O değil de, Mustafa Kemal zaferden o kadar eminmiş ki Malazgirt zaferi ile aynı güne denk getirmiş taarruzu.
Ne kadar doğru bilinmez tabii ama bu taarruz sırasında Yunan askeri o kadar hızlı bir çekilme (daha çok bozulma ve panik içerisinde kaçma) sürecine girer ki Türk askerleri için kovalamak savaşmaktan daha yorucu hale gelir ve “keşke biraz savaşsalar da dinlensek” derler. Zira Atatürk Yunan ordusunun İzmir’e kadar kovalanmasını emretmiştir.
Afyon, Akhisar, Manisa, Torbalı derken 9 Eylül Kemal Paşa. Mustafa Kemal barış görüşmeleri için buluşmak isteyen yabancı heyetlere randevu vermişti zaten. “9 eylülde Kemalpaşa’da olacağım ben efendiler gelin görüşelim”.. gerçekten 9 Eylülde Kemalpaşa, İzmir Kemalpaşa’daydı. Ama barış isteyenler yoktu orada.
İngiliz istihbaratını yanıltmak ve büyük taarruz planının gizlemek için Akşehir’de tertip edilen maç ile düşman kuvvetleri rehavete düşürüldü. Aynı zamanda her sene 28 Temmuz'da Akşehir’de bu olayı anmak üzere maç düzenlenir ve skor ne olursa olsun skorboarda 2-2 olarak yazılırmış. Çünkü 1922’de yapılan maç 2-2 bitmiş.
Türk ordusu başarısının önemli bir kısmını, süvari birliğinin gözü pekliğine borçludur. Süvari birliği, taarruzdan önce keşfettiği, geçilmez görünen bir patikadan, Yunan hatlarının arkasına sızmış ve ikmal hatlarını ve ihtiyat birliklerine saldırılar düzenlemiştir.
Büyük Taarruz öncesi ikmal ve donanım bakımından ordunun durumu pek parlak değildi.
Yunan ordusu zaten ekipman ve insan gücü bakımından Türk ordusundan üstündü; son gelişmelerle birlikte Türk ordusu için bir taarruz iyice zor görünmeye başlamıştı.
Mustafa kemal paşa ise yaptığı denetlemelerde Türk ordusunun henüz büyük bir taarruza hazır olmadığını görüyor, ordunun tüm ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için tekalif-i milliye emirleri ilan edilmişti:
Herkes hububat, hayvan ve yem bakımından elinde bulunanın yüzde 40’ını yine parası sonradan ödenmek üzere orduya verecek.
Halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silah ve cephane 3 gün içinde orduya teslim edilecek.
Tüccarın elinde bulunan stoklardan yüzde kırkına bedeli savaş sonunda ödenmek üzere el konulacak,
Her evden bir çift çorap ve bir çift çarık istenecek.
Memleketteki demircilerin, dökümcülerin, marangozların, sanayi imalâthanelerinin, listesi çıkarılacak ve sahiplerinin isimleri belirlenecekti.
Şu an düşünün tüm ülkenin varlığının % 40 orduya teslim ediliyor. Nasıl muazzam bir kaynak tedariki.
Muharebeden arta kalan Yunan kuvvetleri başları bozuk bir şekilde İzmir’e doğru kaçmaya başladı.
Kaçma yollarında karşılarına çıkan her şeyi yakıp yıktılar.
Takip sırasında yunan kolordu komutanı Nikolas Trikopis esir alındı.
Yunan ordusunu kimsenin durduramayacağını, Sakarya Meydan Muharebesi’nden önce savaştan sonra Kayseri’ye kadar giderek Talas’ta kahve içeceğini söyleyen Yunan komutan, bizzat Gazi Mareşal Mustafa kemal Paşa’nın emriyle Kayseri’ye gönderildi.
Sonuçta Trikopis Talas’ta esir olarak kahvesini içmiş oldu.
Afiyet olsun.
Kurtuluş savaşımızın tüm şehitlerine minnettarız.
A.Cem ZİNCİRLİ