Köşe Yazısı Güncelleme Tarihi: 25 Mar 2025 14:12

HTS Kayıtları ve Tedbir Tutuklamaları: Delilden Çok Varsayım

HTS kayıtları ve tedbir tutuklamaları, hukukun terazisini bozdu. Varsayımlar delil yerine geçerken, adalet korkuya teslim mi oluyor?

 mahkeme

Terazi Kayıp, Sopa Elde

Son zamanlarda adaletin kapısı çalındığında, açılanın adalet mi yoksa başka bir şey mi olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Hukuk, olması gereken o dingin denge haliyle değil; çoğu zaman öfkeyle, bazen de korkuyla karşımıza çıkıyor.

Tedbir adı altında verilen tutuklama kararları, artık “ceza”dan ayırt edilemez hale geldi. Önce tutuklanıyor, sonra neyle suçlandığınızı anlamaya çalışıyorsunuz.

Geriye dönüp baktığınızda ise bir tanığın sesi, çoğu zaman gölgede kalmış bir isimsiz ihbar; yetiyor.

Özellikle de gizli tanık adı verilen “hayalî” varlıklar, hukuk sisteminin yeni kahramanı olmuş durumda. Yüzünü göremediğiniz, sözünü sorgulayamadığınız biri, sizin kaderinizi belirleyebiliyor.

Bir diğer tartışmalı zemin ise HTS kayıtları… Bir kişinin bir gün, bir yerde, bir baz istasyonuna yakın olması artık “orada bulunmakla” eşdeğer kabul ediliyor.

Oysa hepimiz biliyoruz; teknoloji iz bırakır ama niyet söylemez. Konum, bir gölge gibidir; oradadır ama sizin adınıza konuşmaz.

Buna rağmen bu teknik veriler, neredeyse yargı kararlarının omurgası haline geldi. Delilden çok çağrışım içeriyorlar ama sonuçları gayet gerçek: özgürlük kaybı.

Kelimeler yerini suçlamalara, hukuki süreçler yerini senaryolara bırakmış durumda. Herkesin içinde bir “ya başıma gelirse?” endişesiyle yaşadığı bir ülkede hukuk, kimseyi korumaz; sadece korkunun başka bir biçimi olur.

Bu bir parti meselesi değil. Bu, kimin tarafında olduğumuzla ilgili de değil. Bu, hukukun tarafında kalıp kalamayacağımızla ilgili.

Çünkü bir ülkede hukuk herkes için aynı işlemezse, eninde sonunda hiç kimse için işlemez hale gelir.

Bu yazıyı okurken şöyle düşünenler olabilir: “Bana dokunmaz.” Ama mesele zaten o değil. Dokunursa ne olur, onun cevabı kalmadı.

Ekleme Tarihi: 25 Mar 2025 14:09