İki papaz bizim gavslar şeyhler ve bendeki gavur damarı
Yazıyı önyargılılar, peşin hükümlüler ve düşman görenler de okusun. Reddetmek serbest fakat adil olmak şart.İki papaz, gavslar, şeyhler ve bendeki gavur damarı

Dünya Einstein’ın görelilik kuramıyla tanışana kadar 17.yüzyılda bilim dünyasına Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkelerieseriyle damga vuran bilim insanı Isaac Newton’du. Newton Kütleçekim Yasası’nı öne sürmüş ve 17 yüzyıldan itibaren dünyanın en etkili bilim insanlarından biri haline gelmişti.
Ortaçağ’da kilisenin hakimiyeti düşünüldüğünde “evrenin nasıl var olduğuna” dair tartışmalar başka bir boyut kazanmıştı.
"Evrenin sonu var mıydı yoksa sonsuz muydu?" Dogma ve bilimi karşı karşıya getiren tartışmalar tüm harareti ile devam ederken **Newton **kendi döneminde fizikle dogmalara kafa tutmuştu. Newton’un bu düşüncesi "evrenin kaderi" ile ilgili paradoksları da beraberinde getirdi.
1692 yılında Newton’a gizemli bir mektup geldi. Bilim tarihine Bentley Paradoksu olarak geçen bu mektup Richard Bentley’e aitti.
Bentley mektubunda "kütleçekimi hiçbir zaman itici olmayacağına göre yıldızların bir araya toplanması gerekmiyor muydu" ve "evrenin sonu varsa gece gökyüzünde yıldızların toplaşmasından dolayı bir ışık kıyameti görülmesi gerekmiyordu.
Diğer taraftan "Evren sonsuz olsaydı bu kez çekim kuvveti de sonsuz olacağından her yönden çekilen yıldızların paramparça olması gerektiğine" vurgu yapıyordu.. "Evrenin bir sonu varsa ateş topuna döneceğini sonsuz ise yıldızların parçalara ayrılacağını" yazmıştı.
Bu mektubu burada bırakarak bir diğer konuya geçeyim.
20.yüzyıla gelindiğinde ise bu kez sahneye Albert Einstein çıkacaktı. Isaac Newton’un Kütleçekim Yasası'na karşı Görelilik Kuramı'nı öne sürdü.
Newtoon uzay ve zamanı hareketsiz boş bir alan olarak kabul ederken Einstein uzay ve zamanın sabit olmadığını eğilip büküldüğünü ortaya koymuştu.
Einstein’ın bu tezi 200 yıllık bir fikri kabulün sonunu da getirmişti. Einstein’a göre evren sürekli genişliyordu. Tüm bilim dünyası evrenin büyük patlama sonucu oluştuğuna inanıyorlardı.
1927 yılında bu kez de Einstein’ın tezi için Georges Lemaitre isminde biri görüşüyle ortaya çıktı. "Evrenin Başlangıcı Big Bang" fikrinden etkilenen Lemaitre, "evrenin başlangıçta olağanüstü biçimde sıcak olması gerektiğini" fark etti.
Ona göre evren inanılmaz sıcaklıkta ve yoğunlukta bir Süper Atom’du ve patlamayla birlikte sürekli genişliyordu. Bu kuramını fizik kongrelerinde anlatmaya başladı. Bilim insanları onun ısrarını görüyor, dinliyor ve gülüp geçiyorlardı. Ta ki Arthur Eddington’ın tezine kadar. **Lemaitre’nin ısrarı fizik camiasında direnci kırdı. Bu başarı sayesinde Lemaitre Büyük Patlama’nın en büyük sözcüsü olacaktı.
İşte bu iki isim de kendi dönemlerinin din adamlarıydı ve kiliselerde rahiplik yapan kişilerdi. Biri 1600’lü yıllarda diğer 1900’lü yılların başında yaşadı. Elbette tezleri diğer bilim adamlarının tezlerinin üzerinde değildi. Fakat her ikisi de bilim dünyasına katkıları ile bugün halen anılıyor
Bu yazının amacı Hristiyanlık propagandası değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Gavur damarım tuttuğu için de bu satırları kaleme almış değilim. Bu yazı bir aşağılık kompleks ve gayrimüslüm hayranlığı da içermemektedir.
Hepimiz iyi biliyoruz ki bizde de medreselerin İslami eğitim modeli ile yetiştirdiği efsaneler vardı.
Modern kimyanın kurucusu Câbir Bin Hayyân (720-815), Cebir ilminin temsilcisi Harezmî (780-850), Antik Felsefe’nin en büyük temsilcisi Farabî (873-950), matematik, astronomi ve coğrafya dehası Bîrûnî (973-1061), tıp konusunda dünyaya 600 sene önderlik etmiş İbn-i Sînâ (980 – 1037), bilgisayarın temeli sibernetiğin kurucusu Cezerî (1136-1206), 15. Asrın Astronomu adı verilen Uluğ Bey (1394-1449).
Fakat 16. Yüzyıla kadar dünyada bilimin öncülüğünü yapan bir gelenekten geriye hiçbir şey kalmadı. Üstelik "postların" hiçbiri insana, bilime, topluma ve geleceğe hitap etmiyor.
Günümüzdeki şeyhleri, gavsları hiç saymıyorum. Muskalar, büyüler, para ve mal sağlayan dualarla dolu kitaplar, insanları karanlığa boğan içtihatlar, ataerkil din anlayışları, zulümler, dilencilik, yok edilen özgüvenler, biat dışında alternatif tanımayan hoşgörüşüzlükler, adaleti katletmeler, Emeviliği din zannetmeler, israfla yapılan ibadethaneler vb. bunları çoğaltmak mümkün.
Buradan yanlış bir anlam çıkmasın insan olarak, şahsiyetleri olarak bir derdim yok inançlarına da lafım yok.
Fakat artık etkin oldukları kitleler üzerinden parayı, şöhreti, itibar görmeyi, güçlü olmayı bırakıp, hayatın şeytani taraflarını terk edip insanlığın gelişimine hizmet etme zamanları gelmedi mi? İki papaz kadar da mı olamayacaklar?
Dedim ya gavur damarım işte sormadan söylemeden duramıyor.
Dosyahaber
Not: Yazıdaki bazı ilgiler Michio Kaku'nun ODTÜ Yayıncılık'tan Emrullah Öz'ün çevrisiyle çıkan Paralel Dünyalar isimli kitabından derlenmiştir.
Ekleme Tarihi: 17 Ağu 2023 19:00