Köşe Yazısı Güncelleme Tarihi: 28 Nis 2016 14:36

Laikliğin varlığı değil de anlamı tartışılmalı

Laikliğin varlığı değil de anlamı tartışılmalı
Laikliğin varlığı ve anlamı epeydir ele alınan bir konu. Tanımında ve anlamında ittifak edilemeyen ilke hem siyasi hem sosyal yanı ile Atatürk döneminden bu yana tartışılıyor.  Düello dindarların veya dini grupların yönetime dâhil olduğu dönemlerde artıyor.  
 
Tabii siyasi yanı ile tartışmalar, belli öğretilere ve belli örneklere dayanıyor. Siyasi yanı ile tartışmalar, dinin devlete ve devletin dine müdahil oluşunda kümeleniyor. Burada kimileri dini bir eğilimin veya grubun devlette etkinliğinden şikâyet ediyor. Kimileri de devletin dini alana –eğitime, giyime ve yaşama–  karıştığından dert yanıyor.
 
Ama sosyal yanı ile tartışmalar belli öğretilere ve belli örneklere dayanmıyor. Sosyal yanı ile tartışmalar, ideolojilere ve yaşam şekli ile ilgili korkulara, çekincelere dayanıyor. Bu nedenle laikliğin anlamı, hangi yönü ile algılanacağı önemli. Felsefi olarak öteden beri Frank ve Anglo-Sakson modeli laiklik ön planda.
 
Frank modeli, katı olup militan kavramı ile anılıyor. Bu laiklik anlayışı devlet ile dinin kalın hatlar ile bir birinden kopuşunu temel alıyor.
 
Hukukçu Prof. Dr. Zühtü Arslan’a göre Frank modeli laiklik Türkiye gibi ülkelerde din ile devletin bir birinden kopuşunda bir ayağın aksamasına neden olmaktadır. Din buralarda devletin kontrolünde bulunuyor, ama devlete müdahale etmemesi gereken bir kurum olarak görülmektedir.

Bunun ardında yatan korku dinin rejim muhalifliğini beslemesidir.  Bunun için din hem devlete hem siyasete yakın olmaması gereken bir öğe olarak görülmektedir. 
 
Militan laikliğin karşısında Anglo-Sakson dünyasının esnek din ile devlet irtibatına dayanan çoğulcu laiklik anlayışı bulunuyor. Bu anlayış bireylerin din özgürlüğünün korunmasını ön plana alıyor.

Buna göre devletin her dini gruba karşı tarafsız olması, bireylerin din ve vicdan özgürlüklerine müdahale etmemesi gerekiyor. Laiklik ya da Anglo-Sakson dünyasında adı ile sekülarizm de din ile devlet irtibatını açıklama adına başvurulan bir kavram.
 
 Evet, gerek siyasi alanda gerek sosyal alanda Frank tarafı ile ele alınan, Anglo-Sakson tarafı ile yorumlanmayan laiklik anlayışı pek çok siyasi tartışma doğurdu, doğuruyor. Neden mi? Çünkü bu modeli Türkiye’ye uyarlayanlar dine, dindarlara tahammül edemiyor.
 
Belleklerdedir militan laikliği esas alan statükocu ve darbeci gruplar, 28 Şubat döneminde bırakın okulu caddede ve mahallede dahi türbana muhalefet etti. Bu statükocu ve darbeci gruplar bırakın okulu caddede ve evde dahi din eğitimi verilmesini önleme adımları attı.  

Bu statükocu ve darbeci gruplar, bırakın tarikatların ve dini grupların üyelerini camiye gidenleri dahi fişledi. Bu statükocu ve darbeci gruplar, bırakın mütedeyyin aydınları liberal fikir adamlarını dahi fikirlerinden ötürü mahkûm ettirdi.

28 Şubat döneminde memurları, devlet adamlarını fişleyen darbe yanlıları şu an CHP’nin yanında. Bu darbe yanlıları laikliği de yanlış yorumluyor, dinin bırakın siyasi alanı sosyal alanda hatta bireysel alanda dahi yer almasını temenni etmiyor.
 
Görülüyor ki TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın devletin şeklinin ve organlarının beyan edildiği belgede laikliğin yer almaması talebi en çok CHP’yi rahatsız ediyor. Kahraman’ın ifadelerine iştirak etmeyenler ağırlıkta.

Ama Kahraman’ın fikirlerini ve önerilerini ifade etme hakkı olduğunu da unutmamak gerekiyor. CHP yandaşları değil miydi, ifade özgürlüğünden dem vuranlar? CHP yandaşları değil miydi, her fikrin beyan edilmesinden dem vuranlar?
 
 
Bütün bunlar bir yana önemli olan laikliğin varlığı değil de anlamıdır. İlkenin hangi anlayışa dayanacağıdır, Frank modeline mi yoksa Anglo-Sakson modeline mi bağlı olacağıdır. Laikliğin dini özgürlükleri sınırlayacağı mı yoksa arttıracağı mıdır? CHP’nin de ilk anlayışın değil, diğerinin yanında durması toplum ile irtibatını arttıracaktır. Aksi takdirde siyasi kurumun halktan kopma, elitistler ve darbeciler ile yakınlaşma eğilimi artacaktır.

[email protected]
 
 

Ekleme Tarihi: 28 Nis 2016 14:36