Köşe Yazısı Güncelleme Tarihi: 25 Eyl 2023 18:07

Mülteciler için ensar romantizmi mi eleştirel akıl mı?

Türkiye'nin sınır kapılarından akın akın göçmen dalgası geliyor. Tartışmalar devam ediyor. Mülteciler için ensar romantizmi mi eleştirel akıl mı, sizce hangisi?

Mülteci Göçmen

İnsanoğlu, "ne zaman yok olma tehlikesiyle" karşı karşıya kalsa, varlığını sürdürme eğilimindedir.

Bu nedenle; büyük felaketler, savaşlar, göçler, insanları çoğalma yönünde içgüdüsel olarak teşvik eder.

Mesela kavimler göçü olduğunda insanlar gittikleri bölgelerde hem hayatta kalmak, güçlü olmak ve toprak edinebilmek için çoğalma yolunu seçtiler.

Ortaçağ’da Avrupa’da ve veba salgını yaşanırken insanlar yine çoğalma yolunda oldular.

Birinci Dünya ve ikinci Dünya Savaşı'nda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan milletler çoğalmayı tercih etti.

Milli Mücadele döneminde insanımız topraklarını koruyabilmek, vatanına sahip çıkabilmek için sonraki yıllarda insan nüfusunu arttırma eğiliminde oldular.

Sadece büyük savaşlar değil milletler içerisindeki azınlıklar da tehdit, korku, yok olma endişeleri duyduklarında çoğalmayı seçtiler.

Orta Doğu’daki azınlıklar, Balkanlar’daki Romenler, Filistin’deki toprakları işgal edilen Filistinliler, (İsrail ile daha iyi mücadele edebilmek için) çoğalmayı seçtiler.

Türkiye sınırları içerisinde ve dışında milyonlarca Kürt sınır dışından gelen tehditler ölüm korkusu ve arada kalmışlıkları yüzünden kalabalık olmayı; aşiret olmayı seçtiler.

Aynı zamanda hayatta kalabilmek için karnını doyurma mücadelesi yani yine ölüm korkusuyla tarım alanında hayatlarını idame için kalabalık olmayı seçtiler.

Bugün topraklarından sürülen ya da savaştan kaçan veya ülkesindeki ekonomik koşullarından dolayı vatanını terk eden insanlar, tıpkı Suriyeli mülteciler gibi çoğalmayı seçiyorlar.

Fakat ne zaman insanların aidiyetlerinin bulunduğu topraklarda refahları artsa o zaman tersine hareket ediyorlar. Konfor alanı nüfusu azaltan etki yapıyor. Avrupa’da, Japonya’da olduğu gibi gelişmiş ülkelerde insanlar çoğalmak yerine kendileri için yaşamayı seçiyorlar, sonraki nesil için değil .

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan araştırmaya göre dünyanın gelecekteki nüfusu bazı ülkeler için alarm veriyor.

Refah içindeki ülkelerin nüfusları istatistiklere göre mevcut durumdan geriye doğru giderken; coğrafyalarındaki çatışmalar nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan milletler nüfusu artıyor.

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan 2100 yılına dair nüfus tahmini raporunde Türkiye'nin nüfusu 83 milyona düşecek. Refah arttıkça doğum oranları düşerken refah azaldıkça nüfus artıyor. Refahla nüfus artışı arasında ters orantı var.

Bugün Türkiye'de 2 milyona yakın Suriyeli sığınmacılar, insanın doğası gereği çoğalmaya devam ediyor.

Yine savaş nedeniyle ülkesinden kaçan Ruslar ve Ukraynalılar çocuk sahibi olmaya devam ediyor.

Afganistan’dan kaçarak gelen göçmenlerin, Pakistan’dan İran’dan Libya’dan Irak’tan gelen göçmenlerin sayısı gittikçe artıyor.

Ülkelerinden göç ederek refaha kavuşmak, geleceklerini garantiye almak ve hayatta kalabilmek için geliyorlar da geliyorlar.

Bu insanlar elbette üretime de katılacak, okullara da gidecek, iş de bulacak, suça da karışacak, yatırımcı da olacak, mülk de edinecek.

Vatansız kalmak, yerinden yurdundan olmak, topraklarındaki mal varlığından mahrum kalmak dahası sevdiklerinin ölümüne şahit olmak elbette kolay değil.

Göçmen

Göçebe, mülteci veya sığınmacı olmak gerçekten çok zor. Allah yardımcıları olsun. Önceliğimiz bu insanlara empati ile bakmak olmalı.

Fakat diğer taraftan da farklı amaçlarla sınırları geçip gelenlerin niyetlerini kestirebilmek de pek mümkün değil.

Devletin güvenliği milletin güvenliği için gereklidir. Kimseyi ötekileştirmeden fakat tedbiri de elden bırakmadan bu işe orta yolu bulmak lazım.

Bugün ekonomik krizi bahane ederek göçmenlerin kalması veya gitmesi üzerinden rant sağlamak da doğru olmayacaktır.

Diğer taraftan krizin tek nedeni olarak göçmenleri görmekten uzak kalarak empatiyle ve strateji işe yaklaşmalı.

Aylan Bebek

Sahile vuran Aylan Bebeği, yangında korkudan dolaba sığınan Suriyeli çocuğu, botlarla denizde alabora olan cesetleri balıkçı ağlarına takılan isimsiz mültecileri, sınırda evinden alabildiğini sırtlanmış yaşlı teyzeleri, çaresizlikleri gözlerinden okunan insanları unutmadık.

Hoşgörülü olmak bu toprakların mayasında var. Mazluma, zorda kalana, vatanından uzakta kalana yardım etmek bu toprakların özünde var.

Göçmeniz diye mülteciyiz diye bu topraklarda DEAŞ'a terör örgütlerine katılan yer altına çekilen hücre evleri kuranları ve canımızı yakmalarını da unutmadık.

Uyanık olmak, akıl sahibi olarak tedbir almak da bu toprakların mayasında var.

Fakat gelecek planı yapmadan, göçmen stratejileri belirlemeden, göçmen yeni nesillerin kültürümüze adaptasyonunu sağlamadan, göçmenlerle ve ülkenin sahipleri arasında adaleti inşa etmeden vb. hareket etmek fırsatları ve tehlikeleri bir arada barındırır.

Göçmen meselesi hem sorumluluğumuz hem de aynı zamanda beka meselemizdir.

Kimse gelmesin demek doğru olmadığı gibi kimse gitmesin demek de doğru değildir.

Göçmen meselesine, mülteci konusuna; "Muhacirlere ensar olmak" romantizmi ile bakmak doğru olmadığı gibi eleştirel akılla "Kimse gelmesin" diyerek duygusuz da bir realist olmak da doğru değildir.

Bunun dışındaki her yaklaşım ülke için macera olmaktan ileri gitmez.

Sonuç olarak her çiçek kendi toprağında güzel açar!

Dileğim yurdundan olan insanların ülkelerine barışın, refahın gelmesidir.


Yazar Notu: Ensar Romantizmi kavramının İslam tarihinde Mekkelilere evsahipliği yapan Medineli Ensarlarla ilgisi yoktur. Bu ifade ile duygusal davranarak gelene kapı açmak anlamında kullanılmıştır.

Ekleme Tarihi: 25 Eyl 2023 15:00