Türkiye'de Siyasetle Dizayn Edilen Vatan ve Terör Algısı
Bir gün “şehit” demek suç olabilir, “terörist” demekse sakıncalı. O gün gelmeden uyanmalıyız.
Türkiye'de Siyasetle Dizayn Edilen Vatan ve Terör Algısı
Bir gün “şehit” demek suç olabilir, “terörist” demekse sakıncalı. O gün gelmeden uyanmalıyız.
Belki şimdilik abartı gibi gelir…
Ama eğer bu gidişat sürerse, yakında ülkenin toprak bütünlüğüne kasteden birine “terörist” diyemez hale gelebiliriz.
Ve vatanı için can veren birine “şehit” demek, bir gün hukuki sonuç doğurabilir.
Çünkü kavramlar artık anayasa metinlerinde değil, siyasi iktidarın dilinde tanımlanıyor.
Adalet, kurumsal bir sistem olmaktan çıkıp, bir politik tercihin parçası haline geliyor.
Ve tam da bu yüzden, yaşananlar hukuk dışı değil — doğrudan hukuk eliyle yapılıyor.
🎯 Bu ülkede artık vatanı bölmek müzakereyle, eleştirmek savcılıkla; vatanı korumak suç, konuşmak risktir.
Eskiden “vatana kast” dendiğinde, sınır ötesinden gelen tehdidi, silahlı bir saldırıyı ya da bölücülüğü anlardık.
Bugün ise bu kavramın içi boşaltıldı. Artık "vatanı tehdit etmek", çoğu zaman iktidarın siyasi konumunu sarsacak bir eleştiri yapmakla eş tutuluyor.
Silahla geleni müzakereyle karşılayan düzen, sözcükle yaklaşanı savcılıkla karşılıyor.
Ve asıl çelişki tam burada başlıyor:
Eğer elinde silah varsa, affedilebilirsin. Ama eğer sadece fikrin varsa — hele ki bu fikir iktidarı rahatsız ediyorsa — yargılanman an meselesidir.
Üstelik bu yalnızca bir siyasi partiyi değil;
bir sivil toplum kuruluşunu, bir derneği, bir sendikayı, bir meslek örgütünü ya da yalnızca eleştirel bir tavır alan bağımsız bireyi bile kapsayabilir.
Bugün iktidara mesafe koymak, “devlete düşmanlık”la eşdeğer hale getiriliyor.
Yani artık toprak değil, düşünce tehdittir.
Vatanın sınırları değil, iktidarın konforu korunur hale gelmiştir.
⚖️ Adalet Sistemi: Sessizlik Üretme Mekanizmasına Dönüştü
Seçilmiş belediye başkanları, yalnızca halkın tercihiyle iktidara geldikleri için görevden alınıyor. Aylarca, yıllarca süren tutuklu yargılamalar “ihtiyat tedbiri” diye meşrulaştırılıyor.
Toplum ise bu tabloya alışmıyor — sindiriliyor.
Hukuk kullanılarak tepki üretme refleksi felç ediliyor.
Bir tür kolektif akıl uyuşması yaratılıyor:
Olan biteni herkes biliyor ama kimse tepki veremiyor.
Çünkü artık sadece düşünmenin değil, düşünmüş gibi görünmenin bile bedeli var.
🕊️ Şehitlik: Kutsal Olmaktan Çıkıp Göreceli Bir Etiket Haline Geliyor
Eskiden şehitlik, herkes için saygı duyulan ortak bir paydaydı.
Ama gidişat gösteriyor ki, bu kavram kutsallıktan çıkarılıp siyasi pozisyonlara göre dağıtılan göreceli bir etiket haline gelebilir.
Kimin şehit kabul edileceği, hangi cenazeye kimlerin gideceği, hangi haber kanalında nasıl anılacağı — hepsi bir gün tamamen siyasi çizgiye göre belirlenebilir.
Ve o gün geldiğinde, aynı cenazede hem saygı hem sessizlik olabilir — iktidar değişirse, unvanlar da değişebilir.
🔄 Terör Tanımı: Hukuki Değil, Stratejik Bir Araç Haline Geldi
Bir dönem “terörist” olarak tanınan yapılarla, başka bir dönemde müzakere masaları kurulabiliyor.
Bir kişi hem uluslararası kırmızı bültenle aranırken, aynı anda bir siyasi aktörle gizli görüşmeler yürütebiliyor.
Ve bu çelişki, artık kimseyi şaşırtmıyor.
Çünkü “terör” tanımı bile hukuki bir tanım değil artık — stratejik bir silah.
Kimlere uygulanacağı, kime karşı kullanılacağı, hangi dönemde geçerli olacağı; hepsi siyasal konjonktüre göre belirleniyor.
🧠 Kavramların Çöküşü, Toplumun Çöküşüdür
Bugün kavramları savunmak cesaret ister hale geldi.
Ama eğer biz, “şehit”, “terör”, “vatan” gibi kavramların bu kadar kolay manipüle edilmesine sessiz kalırsak;
yarın bunların hiçbir anlamı kalmayacak.
Ve o zaman adalet istemek için geç olacak.
Çünkü sistem; önce kavramları öldürür, sonra insanları susturur.
Son Söz:
Bu ülkede artık vatanı savunmanın suç, iktidarı eleştirmenin ise tehdit sayıldığı bir düzene doğru sürükleniyoruz.
Hukuk, adaleti değil sadakati korur hale geldiğinde; sadece muhalifler değil, toplumun tüm vicdanı yargılanmaya başlar.
Unutmayalım:
Kavramlar giderse, ülke kalmaz.
Şehitlik kutsallığını kaybederse, savaşta ölmek bile anlamını kaybeder.
Ve “terör” siyasete hizmet eden bir tanım haline gelirse, barış da asla gerçek olmaz.