Kitap Güncelleme Tarihi: 7 Eyl 2018 10:21

Yayınevleri 1-2 ay içinde kepenk indirmeye hazırlanıyor

Kendi yerli fabrikalarını önce özelleştiren sonra kapatan Türkiye şimdi de kağıt krizi yaşıyor. İthal kağıda bağımlı yayıncılık sektörü can çekişiyor.

Yayınevleri 1-2 ay içinde kepenk indirmeye hazırlanıyor

1934 yılında İzmit Kağıt Fabrikası’nın temelleri atıldı. 1936 yılında ise SEKA kurularak, İzmit’te Cumhuriyet döneminin ilk kağıdı üretildi. SEKA, Cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biriydi. 1997 yılında İzmit SEKA özelleştirme kapsamına alındı. Bu karar aslında bugünleri hazırlayan sürecin dönüm noktasını, kırılma anını oluşturuyor.

1998 yılında ise, SEKA'nın kapatılma kararı alınırken, sadece 7 yıl sonra, yani 2005 yılında cumhuriyetin en büyük miraslarından biri SEKA kapatıldı.

Mustafa Kemal Atatürk kağıt üretimine çok önem verirdi. Atatürk, kağıda verdiği önemi, “Bir memleket kendi kağıdını kendi yapmadığı zaman ulusal kültürünü yabancı lütfuna bağlar” sözleriyle açıklamıştı.

YAYINCILIK SEKTÖRÜ NE DURUMDA?

Bugün geldiğimiz noktada ise yaşanan ekonomik krizle beraber Türkiye kağıt sıkıntısı yaşıyor.

Türkiye’de kağıt üretilmemesi nedeniyle yayıncılık sektörü kağıt ithal ediyor. Durum böyle olunca baskı maliyetleriyle beraber birçok şeyin de fiyatı arttı. Bazı gazeteler sayfa sayılarını düşürüp zam yaptı, bazıları eklerini kapattı, bazıları da birkaç günlüğüne yayınına ara verdi.

Dergiler için de durum farklı değil, bazı dergiler, boyutunu küçültmek zorunda bile kaldı…

Peki yayın hayatında durum ne? Yayınevleri bu kağıt sıkıntısı hakkında ne düşünüyor? Türkiye’yi, yayıncılığı, okuyucuyu ne bekliyor?

Odatv olarak konuyu yayınevlerine sorduk. Kağıt sıkıntısının, “Bu ülkenin temel sorunlarından biri” olduğunu belirten yayınevleri, piyasada kağıt bulamadıklarından dert yanıyorlar. Pek çok yayınevinin birkaç ay içinde kepenk kapatabileceğini belirten yayınevleri, okurlara büyük bir sorumluluk düştüğünü ve onlardan destek beklediklerini ifade ediyorlar.

İşte konuyla ilgili görüş bildiren yayınevleri:

Sel Yayıncılık:

Her ticari işletme ve her yayınevi gibi biz de bu krizin olumsuz etkilerini yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Dolar/Euro cinsinden ödediğimiz telif ücretlerinden vadeyle çalıştığımız büyük dağıtım şirketlerinin iflasına, kağıdın bulunamamasından (ya da yalnızca fahiş fiyatlara bulunabilmesinden) diğer tüm girdi maliyetlerinin yükselmesine dek bir dizi olumsuz durumla karşı karşıya kaldık. 

Evet, mecbur kaldık ve bunu fiyatlarımıza yansıttık. Ancak yıllardan beri sürdürdüğümüz fiyat politikamız okurlara en uygun fiyatı sunmak üzerine kuruluydu, yani kitaplarımızın fiyatları piyasadaki birçok yayınevine göre zaten oldukça makuldü. Fiyatlarımızı artırırken de maliyetlerimizdeki artışı tamamen yansıtmadık. %8 ile %12 arasında değişen oranlarda zam yapmak zorunda kaldık. 

Mümkün olduğunca yayın politikamıza sadık kalmaya çalışıyoruz. Gidişatın bizi aksine zorlamamasını umuyoruz.

Yayın politikamızda olduğu gibi kitap boyutlarında küçülme vs. gibi bir değişikliğe gitmedik, gitmek de istemiyoruz ancak şartlar son derece sert ve geleceğe dönük iddialarımızı ne yazık ki bizim niyetlerimizden ziyade piyasanın koşulları belirliyor. Bu yüzden uzun vadede neler olabileceğine dair kesin bir şey söyleyemiyoruz. 

Her krizde olduğu gibi bu kriz de fırsatçıların, stokçuların, karaborsacıların haksız kazançlarını katlamalarına zemin oluşturdu. Ortada bir sorun var ama çözümsüz değil. Bu konuda yakarmaktan ya da yayıncılık sektörüne hiçbir zaman katkı sunmamış kurumlardan hayır beklemektense bir araya gelerek ortak bir çözüm üretmek mümkün. Bu da yayıncıların ortak tavrıyla, hareketiyle gerçekleşebilir. 

Okurlarımıza kriz durumu dışında da hep aynı şeyi söylemek istiyoruz. Nitelikli işler üreten yayınevlerini, kültür yayıncılarını tercih etmeleri. Bugün yaşadığımız sorunda ekonomik parametreler kadar bu sektörü adeta bir tahtakurdu gibi içten kemiren, yayınevi vasfı olmadığı hâlde yüksek adetlerde kitap basan ve piyasayı domine eden firmaların da etkisi büyük. Çevirisine, edisyonuna özen göstermeyen, Türkiye'deki okur profilini, edebi niteliği aşağı çeken ve her sene sayısı artan bu "yayınevleri"ne prim vermemek gerçekten çok önemli. 

Bizim sadık okur kitlemiz zaten bunu yapıyor, fuarlardan, yüz yüze konuşmalarımızdan biliyoruz. Sadece kitap değil, yayınevi konusunda, hatta kitabı satın alacakları mecra konusunda da son derece seçici ve bilinçliler. Kimseden bize destek çıkmasını beklemiyoruz, okurlarımız bizi zaten 30 yıldır destekliyor. Bu zor günlerde yayın programımızı aksatmadan kitap üretmeye devam ederek biz onlara destek olmak istiyoruz. 

“KÜLTÜREL DÜNYAMIZ DAHA DA YOKSULLAŞACAK”

Yordam Kitap:

Yayıncılığa yönelik birinci sıkıntı ve dalga yasaklarla başladı; akademisyen tasfiyeleriyle başladı. Bunun üzerine de kriz, üzerine tüy dikti. Tabii ki yayıncılık sektörünün özelliği, girdilerinin pek çoğunun dolara endeksli olması ve yıllardır yapılan özelleştirme politikaları ve kağıt fabrikalarının özelleştirilmesiyle birlikte de yayıncılığın dışa bağımlılığı daha da arttı. Bu sorunu hep beraber yaşıyoruz. Bu iki türlü büyük sıkıntıya yol açacak; birincisi, yayıncılık maliyetinin yükseldiği için, yeni projeler yapamayacaklar. Kültürel dünyamız daha da yoksullaşacak. Yayıncılar ayakta kalmakta zorlanacaklar. Diğer bakımdan da kitapevi ve dağıtım firmalarının yaşadığı sorunlar da yayıncılığa yansıyacak. Çünkü orada satış yapılamayınca, yayıncılar tahsilat da yapamayarak başka sorunlar yaşayacaklar.

Tabii ki maliyetler çok yükseldiği için eski fiyatlarla kitaplar satmamız gerçekten zor. Maalesef ufak bir zam yapacağız. Haziran ayında küçük bir zam yapmıştık zaten. Bizim politikamız, olabildiğince okuyucuya, onların bütçesine uygun fiyatı saptamaktır. Bu yüzden genel olarak piyasanın biraz altında fiyatları tutmaya çalışıyoruz, ama bugünkü koşullarda bu ne kadar mümkün, bunu göreceğiz. Biz, önümüzde sıkıntılı günler var, bunu biliyoruz. Buna karşılık, yayıncılığın kendi arasında dayanışma geliştirmesi, taleplerini ortaklaştırıp yüksek sesle dile getirmesi gerekiyor. Birtakım adımlar atıldı, daha fazlası da atılacaktır diye düşünüyorum.

“KİTAP BASMAK İÇİN YÜZ KERE DÜŞÜNMEMİZ GEREKİYOR”

Bilim ve Gelecek Yayınları:

Biz bilim yayıncılığı yapan bir kurumuz, ayrıca 15 yıldır aksatmaksızın aylık dergimiz Bilim ve Gelecek’i çıkartıyoruz. Aylık dergi çıkarttığımız için yaşanan kriz bizi doğrudan etkiledi. Her ayın başında dergimizin bayilerde olması için yeri geldi Avro’nun en yüksek kurda olduğu dönemde nakit/peşin olarak kâğıt almak zorunda kaldık. En önemli mesele, ödemelerin peşin yapılması ama gelirin aylar sonra elimize geçmesi. Bu ara, sermayesiz yayınları zorlayan en önemli unsur. Kitaplarımıza etkisi de baskısı biten veya yeni basacağımız kitapları basamayışımız oldu. Dergiyi bin bir zorlukla çıkarabiliyoruz; kitap basmak için ise yüz kere düşünmemiz gerekiyor.

Dergimize henüz zam yapmadık. Maliyetler o kadar hızlı artıyor ki her ay zam yapmamız anlamına gelir bu. Bilim ve Gelecek şu an 15 TL. 20 TL yapsak bile maliyetleri karşılamıyor. Okurlarımız da bizim gibi emekçi insanlar, kendi hayatlarında benzer sorunlarla boğuşuyorlar. Ayrıca mevcut kriz koşullarında insanların, ilk başta entelektüel ihtiyaçlarında kısıntıya gitmek zorunda kaldıklarının da farkındayız. Bu nedenle şimdilik dergide fiyat artırımı yapmayacağız. Kitap fiyatları ise anlık maliyet hesabı yapılacağından ister istemez artmak zorunda kalacaktır.

Bilim ve Gelecek çıktığı ilk günden beri sermayesiz ve patronsuz bir kolektif olmuştur. Yayın çizgimizde hiçbir biçimde bir değişiklik olmaz.

Yayın politikası anlamında bazı tedbirler düşünüyoruz elbette. Daha kaliteli, daha ilgi çekebilecek dergiler çıkarmaya çalışıyoruz. Kitap çıkarmayı, zorunlu olanlar dışında, yavaşlatmak, hatta durdurmak zorunda kaldık ister istemez. Öte yandan aynı içerikli digital yayına önem veriyoruz ve güçlü bir altyapı oluşturmaya çalışıyoruz; ne olur ne olmaz…

Şu an için herhangi bir değişikliğe gitmeyeceğiz. Bilim ve Gelecek ilk günden beri aynı standart ölçülerde çıkıyor, elimizden geldiğince bunu sürdürmeye çalışacağız. Ancak bundan sonraki dönemde, kâğıt anlamında ne yaşayacağımızı bilmiyoruz, bu durum bizi zorunlu değişikliğe götürecek mi onu zaman gösterecek. Derginin sayfa sayısında azaltmaya gidilebilir zorunlu kalınırsa.

Yaşanan kriz, iktidarın yıllardır uyguladığı politikaların sonucudur. Tamamen dışa bağımlı ve üretici olmayan bir ekonomi oluşturuldu. “Yerli ve milli” lafını ağızlarından düşürmüyorlar, ama ülkenin bütün varlıklarını sattılar. Örneğin kamuya ait olan kâğıt fabrikaları önce özelleştirildi sonra kapatıldı. Bu alanda tamamen dışa bağımlıyız; dolayısıyla TL’nin değerinin düşmesi direkt olarak etkisini gösteriyor. Kendi kâğıdımızı üretiyor olsaydık, krizden bu denli etkilenmezdik. Bir avuç vurguncunun, spekülatörün çıkarı ve tabii iktidarın devamı uğruna, ülkenin zenginlikleri çarçur edildi, tarım ve sanayi çökertildi ve halk yoksullaştı. Krizin nedeni budur. Şimdi yine krizin faturasını halkın sırtına yüklemeye çalışıyorlar. 

Kâğıt alanında -ilaçta olduğu gibi- döviz kurları sabitlenmeli. Devlet krizin faturasını paylaşmalı. Kâğıt fabrikaları hızla yeniden açılmalı. Yayınevleri bu ve benzeri politikalar konusunda kamuoyu oluşturmak için bir araya gelmeli.

Bilim ve Gelecek okuru ve abonelerine önereceğimiz tek şey, dergimizi ve yayınlarımızı daha fazla okumaları ve çevrelerine okutmalarıdır, her zamanki gibi. En büyük dayanışma budur. Biz de okurlarımızın desteğiyle gücümüzün son nebzesine kadar yayım yaşamımızı sürdürmeye çalışacağız.

“NE BULURSAK ONA BASACAĞIZ”

Kor Kitap Yayınları:

Ülkemiz yayıncılık sektörünün kitap yayımlamak için üstlendiği hemen tüm maliyetler (yurtdışı telif ödemeleri, kâğıt ve baskı maliyetleri) dövize endeksli, kâğıt ise bu kalemlerin en büyüğü denilebilir. Dolayısıyla yayınevi olarak üretim maliyetlerimiz dövizin hızlı yükselmesi dolayısıyla bir anda çok fazla artmış durumda. Son 6 ay içerisinde %50 dolayında kura bağlı bir artıştan bahsedebiliriz. Üretmek için harcadıklarımız peşin ve sürekli artıyor olmasına rağmen kitapların dağıtım ve geri dönüşünün çok daha yavaş olması zaten zor olan yayıncılığı daha da güç bir noktaya sürüklüyor maalesef.

Özel olarak yaşanan kâğıt krizinden ötürü geçmişte yayımladığımız kitaplara zam yapmadık, açıkçası yapmamak için de direniyoruz. Ancak kitabı ürettiğimiz andaki maliyetler üzerinden etiket fiyatı belirlendiği için yeni basılan kitaplar doğal bir şekilde her geçen gün daha yüksek fiyatlarla çıkıyor. Fiyat politikamız değişmese de döviz kurundan ötürü okurlarımız geçmişe oranla daha yüksek fiyatlarla karşılaşıyorlar. Bu yüzdeli bir zam değil fakat üretim maliyetlerinin yükselmesine dayalı doğal bir artış olmak zorunda.

Bu kriz yayın politikamızı doğrudan etkileyen bir sürece dönüşmedi, olmaması için de çaba sarf ediyoruz, yayıncılık olarak üstlendiğimiz, kendimize biçtiğimiz sorumlulukları değiştirmesi mümkün değil fakat elbette biz de Kor Kitap olarak bu süreçte ne tür önlemler alabileceğimizi, nasıl hamleler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Yayın politikamızda değil ama yayın programımız ve kitap projelerinde kısmi değişiklikler söz konusu diyebilirim.

Yaşanan kâğıt krizinden bağımsız olarak yayınevimizin boyut olarak normal kitap boyutlarından küçük cep kitapları dizisi var ve başkaca cep boy kitap dizi projeleri hazırlıyoruz. Sayfa kalitesi ise yalnızca bizim irademizde olan bir konu değil; ödün vermemeye ve sürekli kullandığımız kâğıtları kullanmaya devam ediyoruz fakat bu kriz kâğıt cinslerini, kalitelerini de değiştirir ise yapabilecek bir şeyimiz olmayabilir, özetle ne bulursak ona basacağız.

Bu krizi aşmanın yolu çok daha bütüncül politikaları gerekli kıldığı için köklü bir çözüm kısa vadede görünmüyor zira iktidarın bu yönde bir iradesi olmadığı gibi gelecekte de görünmüyor. Kamu yararını esas alan makro politikalar bekleyemesek de kısa vadede vergi indirimleri, kâğıt fiyatlarının belli fiyatlarda alınabilmesi için sübvansiyon yapılması gibi önlemler bir miktar nefes aldırabilir. Bu konularda çok daha talepkâr olmalıyız.

Fakat yayınevleri olarak özellikle Türkiye Yayıncılar Birliği öncülüğünde bir araya gelerek ne tür önlemler alabileceğimizi, nasıl adımlar atabileceğimizi tartışıyoruz. Somut kararlar alıp uygulamak konusunda henüz güçlü bir sonuç çıkmasa da biz bu buluşmaları önemsiyoruz. Elimizden geldiğince de ortaya konan çözüm önerilerinin parçası olmaya gayret ediyoruz. Özellikle yurtdışından aldığımız telif hakları başa çıkılamaz bir noktaya geldi, Türkiye’de yayımlanan toplam başlık sayısının yarısının çeviri eserler olduğunu düşünürsek bu durum entelektüel yaşamın da kötürümleşmesi anlamına gelecektir. Uluslararası Yayıncılar Birliği Türkiye’ye hak satan yayıncı üyelerine kolaylaştırıcı olmaları konusunda talepte bulunmalı.

Kor Kitap okurlarına “merhaba” diyerek yola çıktığında heybesinde şu sloganı taşıyordu: Karanlıktan aydınlığa… Bunun elbette bir anlamı var. Aydınlık günlere yalnız başımıza değil öreceğimiz dayanışma ağıyla ulaşabiliriz. Bunun da somut karşılığı kendi olanaklarıyla ayakta kalmaya çalışan yayınevimizin yayımladığı kitapları takip ederek almalarıdır.

“PIRLANTADA BİLE BÖYLE BİR VERGİ YOK”

Kırmızı Kedi Yayınları:

Kurdaki artışın elbette yayın dünyasına da etkisi oluyor, çünkü hammadde açısından dışa bağımlıyız. Bu artış asıl Eylül’den sonra kendini gösterecek, bir darbe yaratacak. 

Türkiye kültürel bir çöl olmaya doğru gidiyor. Bir ton kâğıt 700 avro civarındayken şimdi rakam 900 avroyu geçiyor. Büyük yayınevleri bu durumu görüp önceden kâğıt alıyor, stok yapıyorlar ama küçük yayıncı açısından yayıncılığa devam etmek, ayakta kalmak imkânsız hale geliyor. Kültür fikir hayatını zenginleştiren bağımsız yayıncıların hayatta kalması çok önemli, çünkü kültür hayatının ortadan kalktığı bir ülkenin başı dik bir ulus olması mümkün değil!

Yerli kâğıt üretimi olmazsa olmaz! Kurtuluş Savaşı’nda bir toplu iğne bile üretemeyen bir ülkeyken üretimi güçlü, kendine yeten bir ülke haline gelmeyi başarmış bir toplumduk ama özelleştirme politikası sonucu bugün küçükbaş hayvandan mercimeğe kadar her şeyi ithal eden bir ülke olduk. Bizim sektör açısından baktığımızda da SEKA’nın yok pahasına özelleştirilip kapatılması ile devam eden süreçte çıkmaza girdik.

Bu çıkmazdan kurulmak için ilk olarak kâğıda uygulanan KDV’nin düşürülmesi gerekiyor. Pırlantada bile böyle bir vergi yok, bugün pırlanta üretmesek satmasak yine ayakta kalırız ama eğitimi ortadan kaldırmak mümkün değil…

“KRİZİ AŞMANIN YOLU…”

Yazılama Yayınevi:

Kağıda gelen zam doğal olarak yayınevimizi de maliyetlerin artması nedeniyle olumsuz yönde etkiledi. Bu durum da kitap fiyatlarında fiyat artışlarına gidilmesini zorunlu kıldı. Bu oran şimdilik %30’lar civarına yaklaştı. Esas sonuçlarıysa Ekim-Kasım aylarında hissedilecektir. Yayın politikamızda bir değişiklik yok. Olamaz da zaten. Bir mücadele başlığı olarak ele alıyoruz çünkü bu sureci. Türkiye'nin siyasi ve iktisadi çöküşünün bir sonucu bu durum… Kitap boyutlarında küçülme ya da kağıt kalitesinde bir düşüşe gitmiyoruz. Tabii bu kağıt bulunmasıyla ve mali yönden karşılaşmasıyla ilgili bir durum. Yarın o noktaya da gelir miyiz, olur mu olur.

Krizi aşmanın yolu, ülkemizde yok edilen kâğıt üretiminin yeniden canlandırılmasıdır. Kâğıt ithal edildiği sürece kur artışlarından etkilenmemek mümkün olmayacaktır. Yayınevleri bir araya gelip üretim yapamaz. Ama dayanışma amacıyla belli adımlar atılabilir. Bazı girişimlerin olduğunu biz de duyuyoruz. Akla yatkın girişimlere elbette biz de dahil olacağız. 

Okurlara bu dönemde büyük bir sorumluluk düşüyor. Türkiye'de az sayıda yayınevi, zor koşullarda toplumu aydınlatma işlevini yerine getirmeyi sürdürüyor. Okurların ekonomik durumu da bu dönemde kötüye gidiyor elbette. Ama yayınevleri ile dayanışmak, alınan kitap sayısını azaltmamak, hatta mümkünse biraz artırmak, abone olmak gibi yapılacak çok şey var. 

“ARTIK O KİTAPLARIN HİÇ ŞANSI YOK”

Kaynak Yayınları:

Kağıt üretmeyen, bu konuda dışa bağımlı bir ülke bunun üstüne bir de "kur krizi"yaşarsa bundan olumsuz biçimde en çok etkilenen, elbette ki yayıncılık sektörü olur. Tüm yayınevleri gibi Kaynak Yayınları da bu krizden etkilendi. Bu da öncelikle yayım programımıza yansıdı. Ağustos ve Eylül ayları için tasarladığımız bazı kitapları henüz piyasaya sunamadık, matbaada bekletiyoruz.

İkincisi, haklarını aldığımız-almak istediğimiz kimi yabancı eserler konusunda zorluk yaşıyoruz. Örneğin yabancı bir kitabın telif hakkı için ödeyeceğimiz 1000 Amerikan dolarının ya da avronun Türk lirası karşılığı, iki-üç ay öncesine göre artık çok farklı ve almış başını gitmiş durumda, nerede duracağı da belli değil. 

Hazırlığı biten ve matbaaya gönderdiğimiz ama henüz basılmayan kitaplarımız için zam yapmamız söz konusu değil ama bundan sonrakilerin etiket fiyatında "maliyetini kurtaracak oranda" artış olması kaçınılmaz. 

Krizden dolayı yayın politikamızda temel bir değişiklik olacağı söylenemez, ancak "çok daha dikkatli" ve bize ulaşan dosyalar konusunda "çok daha ince eleyip sık dokuyacağımız" da bir gerçek. Satış şansı düşük olan bir kitabın yayım şansının düşük de değil, hiç olmayacağını söyleyebilirim. "Prestij kitabı"kavramı pek çok yayınevi açısından tarihe karışacak sanırım. 

Farklı türdeki kitaplarımız için farklı birkaç ebat kullanıyoruz, böyle devam edeceğiz. Kağıt kalitesi konusunda da değişiklik düşünmüyoruz, tabii bulabildiğimiz ölçüde. "Saman kağıda da razıyız" diyeceğiz ama saman ithal eden bir ülke olduğumuzu düşününce onu da diyemiyoruz! 

Yayınevlerinin krizi aşmasının yolu, öncelikle Türkiye'nin krizi aşmasından geçiyor. İkincisi de kağıt üretmekten... Açıkçası, kısa vadede bir ışık ve umut görmüyoruz. Devletin bu konuda hiçbir politikası, önlemi vs. yok. Son bir ay içinde herhangi bir resmi açıklama duydunuz mu yaşanan kağıt krizi konusunda?

Okurlara önerimiz, ne olursa olsun korsan basımlardan uzak durmalarıdır. Bu krizin korsan kitap piyasasının işine yaradığı çok açık…

“AYAKTA KALMA ŞANSIMIZ YOK”

NotaBene Yayınları:

Bu durumdan biz de etkilendik. Toplam yayıncılığın tamamının sorunu bu, sadece bizim sorunumuz değil. Bu ülkenin temel sorunlarından biri… Ayrıca bu kağıt durumu dün de çok ucuz değildi ki… Yani böyle feveran halinde olmamızın sebebi, zaten ucuz olmayan bir şeyin daha da pahalanması...

Dünyanın en büyük kağıt üreticisi Finlandiya’dır. Finlandiya’da doğal olarak Türkiye ekonomisine güvenmediği için, Çin’e gönderiyor. Türkiye’ye çok fazla kağıt göndermiyor. Yaşanan krizin en büyük sebeplerinden bir tanesi de budur.

Kitap üzerindeki vergilerin kalkması gerekiyor. Vergilerin yüzde 1’e indirilmesi gerekiyor. Çünkü bu aynı zamanda “kültürel bir saldırı”, AKP bunu bilmiyor mu? Devletin adım atması lazım, vergiler düşürülmeli. Onun dışında da yayıncıların dağıtım açısından da olmak üzere birlik olabilmesi gerekiyor. Yayıncıların aynı zamanda dağıtımcı olabileceği, kendi kitaplarını kendilerinin basabileceği bir durum yaratılması gerekiyor. Birlik olmadığımız takdirde bu sorunu yaşamaya devam edeceğiz.

Belli bir miktar zam yapmak zorunda kalıyoruz. Öbür türlü ayakta kalma şansımız yok. Okuyucularımızdan anlayış bekliyoruz.

“PEK ÇOK YAYINEVİ 1-2 AY İÇİNDE KAPILARINA KEPENK VURACAK”

Totem Yayınları:

Okuyucu bizi anlayışla karşılasın. Matbaa baskıları, kağıt baskıları yükseldikçe çok zorlanıyoruz. Bir de kağıt bulamıyoruz. Enteresan kısım bu. Maaliyeti yükselttikçe, aslında korkuyoruz da, okuyucuda tepki olur diye. Kitap ebatlarını küçültmeyi düşünmüyoruz, yazara saygısızlık yapamayız. “Okuyucular bizi anlasın” diyoruz, ama bir adım öteye götürelim, yeri geldiğinde okuyucularımız bize destek olsunlar, çok sıkıntılı dönemlerden geçiyoruz. Pek çok yayınevi 1-2 ay içinde kapılarına kepenk vuracak. Bir anda kitapevleri azaldı… Dağıtım da yapamıyoruz, sorunlarımız çok, sıkıntımız sadece kağıt da değil…

(Odatv)

Ekleme Tarihi: 7 Eyl 2018 10:21