Yengeç Dolunayı ve Ay Düğümleri
Sessiz çığlıklarımız var, bizi olduğumuz yere prangalarla bağlamışlar, hareketsizliğimize çığlığımızla ivme kazandırmak istesek de...
GÖKYÜZÜNÜN MATEMATİĞİNDE YENGEÇ DOLUNAYI ve AY DÜĞÜMLERİ
Sessiz çığlıklarımız var, bizi olduğumuz yere prangalarla bağlamışlar, hareketsizliğimize çığlığımızla ivme kazandırmak istesek de fikirlerimiz de düşüncelerimiz de sözlerimiz de mantığın esaretinde olunca çığlıklarımız sessiz oluyor.
Ateş elementi yokluğunu kemiklerimize kadar hissedeceğiz. Üzerimize ölü toprağı serpilmişcesine eylemsizleşme hali bir çok önemli hususta ertelemeye ötelemeye meyil yaratacak. Bir rehavet haliyle yataktan çıkmak istemeyeceğiz.
Tutkulu ve takıntınlı olduğumuz durumlar gündemimize oturabilir.Bu kadar rehavet üstüne bi de fanatiklikte de hat safhayı aşınca karmakarışık bir durumun içine mıhlanıp kalabiliriz. Gereksiz kişiselleştirmelerimiz can evimizi dondurmaya devam edecek, ateşsiz olunca insan sevgisiz kalır.
Hiç beklenmeyeni bekle dediğimiz de bu defa akıl ruh sağlığı için bu uyarıyı yapıyoruz. Hıç ummadıklarımızın cinnet geçirişine şahit olabiliriz belki de biz de cinnet geçirebiliriz.
Bu kadar ters olan bir süreç nasıl olur demeyin, zodyakın ev sahipleri alt üst olmuş, hiç bir şey yerli yerinde değil, en başta ay yengeç burcunun yöneticisi ve kendi burcunda lakin hiç olmaması gereken dokuzuncu evde, bu da kendi içimizde dahi güven konusunda ve aidiyet hususunda ikilemlerimize davettir.
Bu dolunayın yükseleni, terazi görünümlü ikizler etkili olunca da dengesizlikler haksızlıklar adaletsizlikler hat safhada.
9-3 hattındaki gerilimi hissedeceğiz. İçimizdeki karamsarlık da bu yüzden, hiç bir şey yerli yerinde olmayınca, güvensizliğimizi ve aidiyetsizliğimizi tetikler.
Bir de evrensel olaylar da tetikte kurşun yağmuru var üzerimize, az bile gerçekten, evrene yaptıklarımızın faturasını ödüyoruz. İnsanlığımızı unutup doğayı hayvanları hatta insanımızı evladımızı katlettik.
Anneannemin bir sözü var, “dünya iyiler sayesinde dönüyor” derdi. Biz BİR’liği korumak için buradayız. BİR’lik dediğimizde sadece insanları değil, tüm yaratılmışı kastederiz.
Müsaade ilmi olmaksızın yaptığımız her şey karma yaratır bir başka deyişle ruhsat açar. Ve şu ana kadar evrene verdiğimiz zararın yanıtları bunlar, güneşimizdeki patlamalar, "Shuman Rezonansı'ndaki aşırılıklar, manyetik alanlarda da dalgalanma yaratacak.
İtme-çekme kuvvetini ivmelerini kendi enerji alanlarımızda da birebir yaşayacağız. Her şey birbirini körükleyen devinimler içindeyken, bizdeki hal içler acısı… bizim ateş elementi yokluğumuz, çoktan bizi taşa döndürmüş vaziyette, biz duyarsızlığımızın ve hareketsizliğimizin farkında bile değiliz.
Şimdi inadına hareket et, egzersiz yaptığımız da mutluluk nörotransmitteri serotonin salınımı başlıyor. İlk adım, o karamsarlığı, o rehaveti yıkıp geçecek cesareti ile gelsin.
Ateşin olmadığı yerde biz kıvılcım olacağız.İlk adım oldukça kıymetli! Ve böylece bu sürecin içinde kendimize en güzel iyiliği sunmuş oluruz. Harekete geç, koş, yürü, egzersiz yap.
Mantığımız realitemiz hiç yok değil, var, var olmasına da, o halay grubu içimizden geçerken mantığımız saf dışı bırakıyor, biz akil ile bu halden nasıl faydalanırız, bunu düşündüğümüz de, bu halay grubu işimizi kolaylaştırabilir, dışarıya değil de içeriye baktığımızda bu kaostan korunabiliriz.
Farklı bir pencereden de bakmayı öğreneceğiz, hangi burç hangi ev olursa olsun, her bir konu, kendi içimizde, laboratuvarımız kendimiziz. Bilinçaltımızla iç dünyamızla bakacağız bu sürecimize. Penceremiz ne durumda, kirli mi? Temiz mi?
Şimdi işimizde en iyisi olabiliriz sorumluluklarımızın bilincinde olabiliriz. Bunu yeni ay düğümlerine göre nasıl yorumlarız? Hangi işi yaparsak yapalım, nerede olursak olalim, hatta özel hayatımız da dahil, kendimize olan sorumluluklarımızı parlatalım.
Bu yeni başlayan balık ve başak burcu ay düğümleri sürecimiz de, dolunaylar yeniaylar gezegen dizilimleri dahi olsa bakacağımız penceremiz farklı olacak, penceremizi parlatmayı şeffaflaştırmayı iyice öğrenirken Öz’ümüze teslim olmak ile bu mümkün olacak, hatırla!
Teslimiyet demek, olup bitene göz yummak değildir, susmak demek değildir! Bilakis teslimiyeti tecrübe ederken nerede elif olmamız icap ediyor nerede vav olmamız icap ediyor, bunu derinden yaşayacağız. Kendi iç dünyamızı bilinçaltımızı nasıl parlatırız, nasıl şeffaflaşır?
Kendimize tanıklık ederek!
Demiş Yunus Emre’miz, biz kendimizi ne kadar tanıyoruz? Olduğumuz hal ile kendimizi kabul ediyor muyuz? Kendimizi sevgiyle kucaklaşabiliyor muyuz?