Köşe Yazısı Güncelleme Tarihi: 11 Tem 2016 19:23

Yöneticiler neden medya eğitimi almalı?

Yöneticiler neden medya eğitimi almalı?
Bulunduğu sektörün önemli şirketlerinde mesai harcayan her yönetici, her bir kariyer basamağında bir dizi eğitimden geçer. Liderlik, şirket kültürü, satın alma süreçleri, protokol kuralları, nezaket kuralları vb. gibi. Genellikle ihmal edilen ve bu eğitimlerin tümünden çok daha önemli olan bir başka eğitim daha bulunmaktadır:

Medya Eğitimi

Medya eğitimi her ne kadar sadece kurum sözcülerinin ajandalarında yer alsa da, aslında şirketlerin tüm tepe yönetiminin alması gereken bir eğitimdir. Zira bu eğitimin yöneticiye katacağı nosyona ne zaman ihtiyaç duyacağını kestirmeniz mümkün değildir. Zira şirket hakkında beklenmedik bir anda gelişen bir krizde şirket yöneticilerinden herhangi birine uzatılan mikrofona, pot kırmadan ve basını rencide etmeden bir cevap verilmesi gerekebilir, bu cevabın şeklini ve krizin seyrini genellikle medya eğitimi belirlemektedir.

Medya Eğitiminin Kapsamı

Medya eğitimi alan bir yönetici basın ile nasıl ilişki kurması gerektiğini, mesajını nasıl şekillendirmesi gerektiğini, medyanın yapısını ve dinamiklerini ayrıntılı bir şekilde öğrenir. Bunlara ek olarak

Medyada kim kimdir?
Markanıza hangi yayın organı nasıl yaklaşmaktadır?
Röportajın seyrini anlamak ve yönetmek
Tuzak sorulara karşı hazırlıklı olmak
Mesajı medya türüne göre şekillendirmek
Kriz sürecini en az hasarla atlatmak
Marka imajını güçlendirmek ve otorite simgesi olmak
gibi basınla ilişki kurma sürecinde hayati öneme sahip bilgileri öğrenebilir. Özellikle röportaj provası oldukça öğreticidir. Stüdyo ortamında yaşayacağınız her şey simüle edilir; ışıklar, kamera, ekrandaki kendi görüntünüz, hiç duymak istemeyeceğiniz sorular… Bu eğitim yöneticiye en kötü koşullarla baş etmeyi öğretir.

Medya Eğitimi de Neymiş?

Peki medya eğitimi konusunda gerekli hassasiyet gösterilmediğinde ne gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. (Pazarlamacıların en itici ve en etkin ikna yöntemlerinden biri de korku pazarlamasıdır. Bu yazının ana mesajının da bir korku pazarlaması ürünü olmadığı göstermek için en çarpıcı videoyu seçmeye çalıştım.)

,

Ali Ağaoğlu – Enver Aysever / Aykırı Sorular

Öncelikle program formatını ve gazeteciyi ele alalım. İsmiyle müsemma diyecebileceğimiz programda Aysever, en sorulmasını istemediğiniz soruları, en karşılaşmak istemediğiniz bir tavırla soruyor. Bu durumu yadırgayamayız zira programın formatı bu. Tam anlamıyla modern bir medya kolezyumu olan programda güçlü ve tecrübeli olan gladyatör Enver Aysever’in program konuğu eğer medya bilgisi olan veya tepkilerini kontrol etmeyi öğrenmiş bir misafir ise program bir bilek güreşi şeklinde sürüyor. Aysever sıklıkla soruları geri çekme ve soruyu soranın kendisi değil diğer insanlar olduğunu belirtme ihtiyacı hissediyor. (bkz.İlber Ortaylı‘nın konuk olduğu bölüm) Fakat rakip, Ağaoğlu gibi tepkilerini perdeleyemeyen bir misafir ise usta gladyatörün acemi savaşçıyı iyice hırpaladığı, “seyir zevki yüksek” bir program ortaya çıkıyor.

Bu durum; kanal, sunucu ve seyirci açısından oldukça eğlenceli olsa da konuk açısından ciddi anlamda bir itibar kazasına neden olabilir. Yıllarca çabalayarak inşa edilen itibar böylesi bir programda dramatik bir şekilde  yara alabilir.

Dikkat Çeken Noktalar

Programda konuğun sıkıntılı olduğunu gösteren emarelere göz atmak gerekirse; (bu bağlamda gördüğüm ders dolu krizlerden biri de Casper reklam kriziydi)

Terlemek ve sık sık dudaklarını yalamak (Videoda da bu bölümün tekrar tekrar döndürüldüğünü göreceksiniz)
Sık sık tekrarlanan ve uzayan şekilde ıhhhhhlamak
Bakışları muhatabın sunum alanından (çene ile dirsekler arasında kalan alan) kaçırarak aşağı doğru bakmak
Uzun süren sessizlik ve tebessüm (tebessüm, gerçek duyguları saklama çabalarının ilkidir)
Tecrübeli gazeteciler bu emareleri kesinlikle çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir. Gazetecinin görevi haberi yakalamak ve manşete taşımaktır, bu nedenle sorular bu saikle hazırlanır. Eğer manşetlere olumlu bir haberle çıkmak istiyorsanız mutlak bu sürece hazırlıklı olmanız gerekmektedir.

Sunucunun 3 kısa sorusu resmen deprem etkisi yaratıyor, ardından gelen sorular da tsunami. Peki bu 3 soru neydi ve nasıl kesilebilirdi?

Türkiye’de alın teriyle zengin olunmaz mutlaka çalınır, çırpılır derler. Siz namusunuzla mı zengin oldunuz, yoksa biraz çalıp çırptınız mı?

Cevap: Ne münasebet, ülkedeki tüm sanayiciler hırsız mı, boş laf!

Toplam 10 milyon 127 bin liralık arabanız var sadece, bu kadar açın açığın olduğu bir ülkede biraz gösteriş budalalığı gibi bir şımarıklık gibi algılayanlar haksız mı sizce?

Cevap: Tek rakibim Cem Yılmaz (tebessüm), ben biniyorum, siz de haberini yapmayın canım, siz haberini yapmazsanız insanlar da görmez.

Allah aşkına Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda olduğu için mi projenin adı Maslak 1453?

Cevap: Ne münasebet, İstanbul Ak Parti iktidarında mı fethedildi?

Bu tip durumlar için senaryo örneklerini ve bu tip soruları nasıl geçiştirilebileceğinizi gösteren davranış kalıplarını  Tutum, Tutum Değişimi ve İkna kitabında bulabilirsiniz.

İkna profesyonelleri programda olduğu gibi baskı altında kaldığınız durumlar için bir kaç öneri geliştirmiştir ve bu örnekleri sıklıkla tartışma programlarında gözlemlemekteyiz. Soruya soruyla cevap verme, konuyu kişiselleştirme, muğlak cevaplar verme, konuyu mecrasından çıkartma vb.gibi. Bu cevap türleri her ne kadar ortamı gerse de serin kanlılıkla uygulandığında muhatabınızın saldırı iştahını kesmektedir. Bu cevapların bizi kaba göstermesinden çekinmememiz gerekmektedir, zira insanlar zayıflıktansa kabalığa daha fazla tolerans tanımaktadırlar.

Sadece tek örnek üzerinden konuyu paylaşmaya çalıştım, fakat özellikle siyasilerin ve tartışma programlarına katılıp demeç veren akademisyen ve iş adamlarının nasıl kontrolden çıktığına, bir tek sözleriyle mensup oldukları partileri veya şirketleri için nasıl krizler çıkarttığına dair onlarca örnek bulunmaktadır. Bundan sonraki programları bu perspektiften takip ettiğinizde, medya eğitimi denen iletişim sürecinin ciddiyetine siz de kani olacaksınız

Ekleme Tarihi: 11 Tem 2016 19:23